Haberler Röpörtajlar

Eurovision 2004 Sahnesi Tasarımcısı Esra Akbulut Röportajı

Merhaba Esra Hanım. Öncelikle Eurovision Turkey olarak röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için kulübümüz adına çok teşekkür ederiz.
Bilindiği üzere 1975 yılında başlayan Eurovision maceramız her yıl vatandaşlarımızın dikkatini çekmiş ve yarışma akşamları TRT ekranlarına kilitlenip ülkemizin alacağı sonucu dört gözle bekler olmuştuk. Özellikle 2003 yılındaki birinciliğimizden sonra Eurovision’u ülkemizde takip eden hayran sayısı bir hayli artmıştı.

SORU 1) Eurovision hayranları olarak bizler Eurovision ile ilgili her türlü detayı yakından takip etmeyiz seviyoruz. Bu detaylardan bir tanesi de Eurovision şarkı yarışmasının sahnesidir. Bizde ülkemizde yapılan 2004 Eurovision şarkı yarışmasının sahne tasarımcısı olarak sizinle röportaj yapmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Peki kimdir Esra Akbulut? Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Teşekkürler,
Ben Ankara’da doğmuş, büyümüş, klasik bir memur ailesinin, çocukluğundan itibaren elinden kalemi kağıdı, süpriz notu, evde, sokakta, hayali organizasyonları, biletleri, gösterileri eksik olmayan küçük kızıyım. Ortaokuldaki şansım; klasik düz lise resim öğretmenlerinin aksine, idealist bir resim öğretmenine denk gelmem ve onun yönlendirmesiyle birlikte (Aynur Kaya) o dönem yepyeni bir proje okulu olarak kurulmuş ‘’Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’’nin yetenek sınavına girip kazanmak oldu. Sonrasında bu 4 yıllık sanat eğitiminin vermiş olduğu büyük avantajla birlikte Hacettepe Güzel Sanatlar Fakültesi yetenek sınavını birinci olarak kazandım ve İç mimari ve Çevre tasarımı bölümü’ne girdim. İkinci sınıfın sonunda staj ile birlikte çalışmaya başladım. Çalışma hayatı bana müthiş bir keyif ve öğrendiklerimi deneyimleme fırsatı verdiği için çalışmayı birdaha asla bırakamadım.Okurken part-time ve yaz tatillerinde full-time çalışmaya devam ettim. Tamammen kendi çabamla birçok farklı alanda çalışan firmalarda işe girip çıktım. Bu benim mesleki ve kişisel gelişimim için büyük bir avantaj sağladı. Öte yandan farklı patronlarla, farklı çalışma prensiplerini ve sonuçlarını deneyimleme fırsatı buldum.Bu da iş hayatınımda neyi isteyip neyi istemediğimi, beni en verimli kılacak şartları öğrenmemi ve bu şartların yerine getirilmesi için diretmeyi öğretti. Hayalimde hep sahne tasarımı, vitrin tasarımı gibi, daha fazla sayıda insana birden hitap edebilecek, büyük ölçekli tasarımlar yapmak vardı. Ankara’da bulunan ve sahne tasarımı yapabileceğim tek tv kanalı TRT idi Yine aynı şekilde bir gün TRT ‘ye gittim .O zamanki şansım ise vizyon sahibi ve sanata önem veren sanatçı bir müdüre denk gelmemdi.(Tufan Subaşı) Neredeyse imkansız şartlar içinde ,bana güvenip ‘’hadi gel yarın başla’’ dediği anı unutamam. Böylece hayatıma sahne tasarımcısı olarak buradan başlamış oldum. Daha sonrasında o hevesle 4 yıl boyunca yapabildiğim kadar fazla sayıda onlarca dekorda büyük bir istekle çalıştım. Trt o ana kadar, sanatsal, düşünsel, teknik , algısal.. olarak öğrendiğim herşeyi harmanlayıp , olması gerektiği sırayla ve olması gereken takvimde profesyonel olarak uygulayabileceğim tek yerdi.

Eurovision’dan sonra Trt’den almayı beklediğim kadro 1-2 yıl daha gelmeyince, sözleşmemi terkederek, İstanbul Doğan TV’den gelen heyecan verici teklifi değerlendirdim ve her zaman yaşamayı istediğim şehir olan İstanbul’a geldim. Kanal D ,Star, Cnn Türk başta olmak üzere tüm Doğan TV bünyesindeki tv kanallarının tasarım departmanı sorumlusu olarak 5 yıl çalıştım. Daha sonra Doğan Grubunun küçülmesiyle birlikte, oldukça küçülen ve atıl hale gelen departman, yine beni tatmin etmemeye başlayınca, yanımda çalışan asistanımla birlikte Taksim’de ortak bir tasarım şirket kurduk ve aynı işleri, dışarıdan ,daha özgür bir şekilde, yapım şirketlerini de portföyümüze katarak sürdürdük. Birkaç yıl bu şekilde çalıştıktan sonra, ortağımın kendine başka bir alanda yol çizmesiyle birlikte şu anda devam ettirmekte olduğum ‘’Sette Sette Design’’ şirketini tek başıma kurdum.8 yıldır bu alanda yurtiçi ve yurtdışında çalışmalar yapmaya devam ediyorum.

Soru 2) Eurovision 2004 için başlangıçta mydonose showland yarışma alanı olarak belirlenmişti. Fakat Eurovision’un organizasyon kuruluşu EBU (Avrupa Yayın Birliği) burayı uygun bulmamış ve iptal etmişti. Siz bu süreçte mydonose showland için bir tasarım yapmışmıydınız? Yaptıysanız nasıl bir tasarım yapmıştınız. Yaptığınız tasarımı daha sonra Abdi İpekçi Spor salonuna nasıl uyarladınız. Yoksa Abdi İpekçi Spor Salonu için yeniden mi tasarım yapıldı?
Ben bu kısmı ile ilgili hiçbir çalışma yapmamıştım.Yapıldığını da sanmıyorum. Sizin de bildiğiniz gibi, devlet kurumlarında önce bürokratik olarak zaman, mekan, bütçe vs gibi kalemler kararlaştırıldıktan sonra, diğer maddeler sıralanadığı için, bu kararlar sonuçlanıncaya kadar, tasarım sürecinin başlatılmadığını tahmin edebilirim sadece. Ben doğrudan Abdi İpekçi Spor Salonu için bir çalışma yapmıştım.

Soru 3) Eurovision 2004 sahnesi için TRT bünyesinde bir yarışma açıldığını duymuştuk. Bu yarışmaya kendinize inanarak mı katıldınız yoksa sadece şansınızı mı denemek için mi? Sahne tasarımı bir ekiplemi yapıldı? Eğer öyleyse fikir aşamasında kendi fikriniz mi etkili oldu yoksa ortak karar sonucumu tasarım yapıldı?
Sahne tasarımı için ,dışarıdan, hatta yurtdışından tasarım teklifleri yağmaya başlamıştı. Bu tekliflerin içinde TRT’nin kendi Dekor tasarım departmanının da projeleri olması gerektiğine karar verildi. Yaklaşık 25-30 kişiden oluşan departmanımız görevlendirildiğinde ,isteyen tasarımcıların ,daha kısa zamanda daha güçlü tasarımlarla gelebilmeleri için 2 ‘li ya da 3 lü gruplar oluşturabilecekleri bir seçenek olarak sunulmuş. Gönüllüler eşleştirilmiş.Grafiker olan bir sahne tasarımcı arkadaşımla da ben kalmışım geriye.Fakat o dönem bunlar olurken, ben bir operasyon geçirdiğim için izinli olarak evimde dinlenmekteydim. Dolayısı ile o heyecanla ve coşkuyla aklıma gelen fikirleri daha yataktayken çizmeye başlamıştım, birlikte çalışamadığımız için, arkadaşım da kendi fikirlerini çizecekti ve hangisini beğenirsek onun üzerine gidecektik.

Ben bu süreçte hep tek başıma çalıştığım için ve kendi fikrime çok inandığım ve çok da konsantre olduğum için tek başına yol almaya devam ettim . Zaten oldukça compact bir ana kabuktan oluşan proje işbölümü yapmaya müsait değildi.Bir tabloyu iki ressamın yapması kadar anlamsızdı. Kafamdaki bu formu tam olarak yansıtabilecek yapıyı en iyi şekilde kurgulayabilmek için, 3 boyutlu çizimini, maketini, teknik çizimlerini ,hatta uygulama çizimlerini bile ancak tek başıma çözmem ve bütün kararları tek başıma vermem gerekecekti. Bu yüzden tek başıma devam ettim.

Soru 4) Sahneyi tasarlarken daha önceki Eurovision sahnelerini inceleyip ilham aldınız mı?
Tabi ki inceledim. Tasarımın kaynağı ,benim için 2 şekilde varolur; birincisi o ana kadar almış olduğunuz tüm eğitim ve eğilimler, bildiğiniz, başkasına ya da size ait tüm fikirler, o alanda ya da başka herhangi bir konuda taramış olduğunuz tüm görseller, dünyaya ve evrene ait tüm gözlemleriniz, yani algılamış ve içinize sindirmiş olduğunuz herşeydir yani o anda hangi potansiyele sahipseniz o potansiyel sizin orjinal kaynağınızdır. Bunların yanında daha spesifik bir şekilde o alanda, ya da benzerlik kurabildiğiniz ilgili alanlarda o ana kadar her ne düşünülmüş, uygulanmış, yazılmış/ çizilmiş ise, bunlarla ilgili bir tarama yaparsınız.Elde ettiğiniz bu datalar, kendi potansiyelinizle bilinçli ya da bilinçsiz bağlar kurmaya başlarBu bağların üzerinde ne kadar çalışıp kuvvetlendirirseniz, ortaya o kadar orjinal ve güçlü bir tasarım çıkar.Hemen işe koyulmadan önce , kendinizi hazır hissedene kadar besleneceğiniz bu süreç, başlangıçta zaman kaybı gibi görünse de ; Kafanızdakine benzer uygulamaların iyi ya da kötü sonuçlarını daha denemeden deneyimlemenizi , yapılmış tekrarlara girmemenizi, bir adım ötesine geçebilmenizi sağlar ve size aslında müthiş bir zaman kazandırır.

Soru5) Tasarımda yola çıktığınız fikir / esin kaynağı neydi?
Aldığım sanat eğitimi sonucu ve kişisel yaşantımda da benim için önceliği olan şeyin ‘’ortaya çıkan‘’ın değil ‘’ yarattığı his’’ olması bütün tasarımlarımın temelini oluşturur.Dolayısıyla, Eurovision sahnesi tasarlamanın heyecanını yaşarken, en güçlü hisleri hangi formlarla verebileceğimi düşündüm.

Müzik gibi ; herkesi içine alacak, insanları birbirine yaklaştıran , farklılıkları ortadan kaldırarak herkesin kendini bütünün bir parçası olarak hissettiği bir etki arıyordum. Öncelikle kendimi, sonra dünyanın neresinden olursa olsun ziyaret eden herkesi büyüleyen Ayasofya ‘nın kubbesi geldi aklıma. Onun altında durup kafamı kaldırıp yukarıya baktığımdaki his buna çok yakındı.Fakat kamera ile çekilen sahne tasarımlarında tavan yapmak biryere kadar işlevsel ve akılcıdır.

Bu formu alıp 90 derece yatırırsam ve karşıdan bakarsam içine girmiş olur muyum? diye düşünerek ilk eskizlerime başladım. Daha sonra bu fikrin birleştirici etkisi herkes tarafından sevildi ve ’Under the same sky’’ sloganımız olarak kullanıldı.

Soru6) Sahne tasarımında önceliğiniz yarışma mı yoksa Türk kültürümü oldu?
Eurovision Şarkı yarışması birçok ülkede aynı anda yayınlanan bir şarkı yarışması. Dolayısıyla global bir estetik anlayışına sahip olmalıydı.Fakat bir yandan da sahnenin bizden olduğunu daha ilk bakışta hissettirecek ve fark yaratacak bir etkisi olmasını çok istiyordum

Soru 7) Uygulama projesindeki sahne, tasarım aşamasındaki proje ile aynımıydı? Yani sahne hayal ettiğiniz gibimi uygulandı?

Malesef bu konu benim içimde bir yaradır. TRT büyük bir kuruluş olmasına ragmen ve daha önce belirttiğim gibi, birçok konuda, özel sektörden farklı olarak birok şeyin çok daha profesyonel bir tutumda ilerlemesine olanak tanıyan bir kurumken, bu tutum bazı pratik uygulama noktalarında ağırlaşmalara ve zorlanmalara da sebep olabiliyor. Sahne uygulaması, ihaleler, bütçe, firmalar,… derken…ve daha öncesinde operasyonel birçok detayın çözülmesi gerektiği için , dışarıdan profesyonel bir organizasyon firmasından da destek alınmasına ragmen biraz sıkışık zamana bırakılmak durumunda kalmıştı. Haftalarca İstanbul’da uygulama firmasının Hadımköy’de kiraladığı dev bir alanda ( Çünkü Sahneyi oluşturan dev kabuk bir bütün olarak üretilmeliydi)

Kabuğun 2 boyutlu açık halinin izdüşümünü elimde metre ve tebeşirlerle yere çizerek geçirdiğimi hatırlıyorum. Kabuk hem yatayda hem dikeyde kıvrımlı olduğundan ve hafif olması gerektiğinden, alüminyum profilden üretmek için yeterli zamanımız kalmamıştı. Bunun için uygulayıcı firma, yaratıcı bir fikir önermişti.Konstrüksiyonu pvc su borularından yapacaktık. Kabuğun kıvrımsız, açık izdüşümünü, yerde borularla ördükten sonra, yavaş yavaş yukarı kaldırırken, her yöne doğru kıvırabilmek için, pvc boru eklem aparatları ile istediğimiz yerleri ek borular ile uzatarak istediğimiz kadar eğim verebilecektik.

Teoride mükemmel bir fikir olsa da, kalabalık bir ekip ve iyi işçilik gerektiren bir uygulama metoduydu ve malesef bu iş için ayrılan program süresi içinde yeterli kıvrıma ulaşılamamıştı. Tabi ki ortada bir canlı yayın söz konusu olduğu için,takvimde her ekip için ayrılan süreler netti, ek süremiz olmazdı ve kabuğu olduğu kadarı ile yerine monte etmek zorunda kalmıştık.Dolayısı ile ortaya mükemmel kavisler yerine amorf çizgiler, yamuk hatlar ortaya çıktı.

Bunun yanında en tepede asılı duran küçük kubbe dairesel bir hareketle mekanik olarak dilimlere ayrılarak açılıp kapanacak ve ortasında led olacak şekilde tasarlanmıştı. Fakat uygulamada sabit ve sadece 4 parça olarak asılı kaldı. Zemindeki platformlar yine asansörlü olarak tasarlanmıştı, basamak alınlarındaki küçük kubbeler , gerektiğinde yavaş yavaş ortaya çıkacak, bazen de kaybolacak ve sahne tek kot haline gelerek büyüyecekti.Böylelikle farklı koreografiler için de farklı alanlar , farklı etkiler oluşturabilecekti. Bunların hiçbiri zaman darlığı ve belki de bütçe problemleri yüzünden gerçekleşemedi. Fakat sonuç olarak ışık ve projeksiyon ağırlığı üzerinde şekillenmiş bir tasarım olduğu için ve bu alanlarda büyük bir başarı sağlandığı için, ortaya çıkan sahnedeki kusurlar benim dışımda kimse tarafından çok fazla olumsuz olarak algılanmadı. Herkes çok güzel olmuş diye sevinçle karşılarken ben gözyaşları içinde, hayatımın en çaresiz hissettiğim anlarını yaşamaktaydımJ

Soru 9) Sahneyi küçük bulan Eurovision hayranları var. Sizce küçükmüydü, bunun cevabı evet ise sebebi bütçe kaynaklımıydı?
Sahnenin küçük olduğunu düşünmüyorum.Zaten elimizdeki en geniş kullanılabilir alan seçilmişti mekan olarak.Projeksiyon backlight (yani arkadan aydınlatmalı bir system olduğu için , sahne etrafında 360 derece bir alan bırakılmıştı fakat bunu sahne arkasında kalan atıl seyirci tribünlerine denk getirerek alanı en optimum şeilde kullanmıştık. Bunun dışında tv sahne tasarımında herzaman; mekandaki seyircinin değil, ekran başındaki seyircinin ne algıladığı önemlidir.Yani kamerada geniş algı yaratacak yöntemlerle dekoru tasarladığınızda, gözle görünür hali küçük gelse de, kameradan gördüğünüz görüntü arasında çok büyük farklar vardır.

Soru10) 2000 yılından Bu yana Eurovision sahnelerini Ola Melzig’in başını çektiği İsveçli bir teknik ekip yapıyor. Bu ekiple çalışma ortamınız nasıldı. Türk ekibinden memnun kaldılar mı?
Ola gerçekten harika bir insan, ‘o’nun gibi hem profesyonel, hem deneyimli , hem her şartta pozitif ve tüm ekibin enerjisini yükselten bir uzmanla çalışma şansını yakaladığım için çok şanslı hissediyorum kendimi.

Türk ekibi olarak, problemlere kendimize has bakış açımız ve çözüm yöntemlerimiz açısından onları sürekli şaşırtmayı başarıyordukJ Bu durum kimi zaman onları oldukça strese soksa da sonuç olarak çözdüğümüzü görmek onların da eminim zihinlerinde farklı kapılar aralamıştır.

Sonuç olarak , bizim pratik zekamız, onlardan öğrendiğimiz profesyonel metodlarla birleşti ve en önemlisi eğlenerek çalıştık.

Soru 11) Eurovision‘da ışık oyunları ve renkler konusunda ülkelere göre organize yapılıyorsa bu ahengi ve uyumu neye göre belirliyorsunuz? Ya da 2004‘te nasıl belirlediniz? Örneğin ev sahibi ülke için farklı ve daha güçlü bir mizansen renk veya ışık yayılımı gibi ülkeyi kayıran bir sistem oluyor mudur? Bununla ilgili izlenimlerinizi merak ediyoruz
Ülkelere ve şarkılarına göre ,ışık ve görsel içerik(content) tasarımlarını yine Işık şirketi üstlenmişti.Bunun için bir ışık tasarımcısı ile anlaşılmıştı.

Her şarkı için birçok görsel animasyon tasarlandı, günlerce tek tek her şarkı tekrar tekrar dinlenerek, onlarca görüntü arasından en uygunları seçildi, şarkıların ritmine ve konseptine göre revise edildi ve son hallerine getirildi.Daha sonra her ülkenin temsilcisi ile paylaşıldı. Her ülke için aynı özeni gösterdiklerini düşünüyorum.Profesyonellikte kayırma diye birşey olamaz zaten. Ülkemiz için soruyorsanız, Athena için yapılan ilk tasarım onaylanmamıştı sanırım TRT tarafından ve revise edilmişti, Kabul gören ikinci tasarım olmuştu. Ama Bu itiraz hakkı, ev sahibi ülke olduğumuz için değil, tabi ki her ülke için geçerliydi.

Soru 12) 2004 Eurovision şarkı yarışmasında Ukrayna gösterisinde sahne çatladı gibi bir dedikodu çıktı. Bu ne kadar doğru bilmiyoruz. Sizce böyle bir durum yaşandı mı?

Bunu ilk defa sizden duyuyorum doğrusu. Fakat o zamanın teknolojisi ile’’ floor led ‘’ dediğimiz, direk üzerine basılabilen ve yere dizilen hazır ledler yoktu. Dolayısıyla aslında dikeyde kullanılan led modülleri yere dizip,ledler ezilmesin diye, birleşim noktalarına özel + (artı) şeklinde yüksek ve dayanıklı taşıyıcılar yerleştirip, üzerine 2 cm kalınlığında cam plakalar oturtmuştuk. Umarım bu camlardan biri çatlamamıştır.

Soru 13) 2004 Eurovision şarkı yarışmasında Sertab Erener gösteri için sahneye çıktığında ayakkabısı sahne aksesuara takılarak çıktı. Bu gibi kazaları minimum yapmak için özel bir çalışma oluyor mu?
Bunun için tek gereken şey profesyonel bir imalat /montaj ekibi ve hem imalat, hem de montaj için gereken yeterli sürelerin sağlanmasıdır.

Hızlandırılmış her uygulamada olduğu gibi dekor uygulamalarında da zaman ne kadar kısıtlıysa, ortaya çıkabilecek hatalar da o kadar büyür.Bitmiş Sahne üzerinde ne kadar çok prova ve genel prova yapılırsa, hata ,kaza veya aksaklık ihtimali o kadar düşük olur.Bu yüzden gerçek kostümlerle, gerçek ışık ve zamanlama ile, canlı yayınmış gibi yapılan genel provalar, bu tür büyük organizasyonlarda, özellikle de canlı yayınlarda çok büyük önem taşır.

Soru 14) Eurovision’ 2004 te bizlerin ekranda görmediği ama sizin hissettiğiniz yada yaşadığınız aksaklık oldu mu? Nedir?
Yönetmen ve ekip o kadar profesyoneldi ki, bence yaşanmadı. Biraz önce bahsettiğim genel prova dahil birçok provada, canlı yayın için yönetmenin her saniyeyi tek tek yazdığını ve uygulattığını ilk kez orada gördüm. Hiç birşey şansa ya da doğaçlamaya bırakılmamıştı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir